23 Mart 2009 Pazartesi

Bana Yalan Söyledim

Uzun bir gündü...
Ara sokaklardan sahile yürüdüm... Saatin pimi düşmüştü, epey oldu, giderken bir dükkana sordum. Biraz ilerde, aşağıda saatçiler olduğunu söyledi. Bana yalan söyledi...

Deniz otobüsü pek kalabalık değildi. Aldığım gazeteyi okuyayım dedim, göz gezdirdim biraz... Elimde çok tutamadım, her zaman olduğu gibi başım döndü yazılara bakınca... Vaz geçtim. Sabah haberlerini ve hava durumunu sundu televizyon. Bir genç adam yerinden erken kalktı. Manevra esnasında oturmalıydı oysa, anans söyledi... Kime söyledi...

Balonu geçtim. Yürüdüm... Ayakkabımın çamur olduğunu gördüm. Silmek gerek... Bir dolmuşa binip gidecektim. O kadar otobüs vardı ki, varmadan minübüse... Vaz geçecektim...

Sahile inen ana caddeye dönmeden anlaşıldı trafiğin tıkandığı... Normaldi bu şehirde... Elli yüz metre ilerde bir araç yanlış parketmiştir, onu geçince yol açılırdı...
Açılmadı...
Zaman ilerliyor, trafik ilerlemiyor... Dur-kalk, dur-kalk... Acaba ne yapsak, ne yapsak... Beni yavaş yavaş asabiyet bürümeye başladı... Ha bitti ha bitecek derken, tıkanıklığın mahalli gözüktü. Polisi, kameraları görünce inmeye karar verdim:
Bu otobüs oradan zor geçerdi. İndim...
Kuyumcu soyulmuş... Ve silah sesleri, sabahın ilk ışıklarıyla...
Sabah saat kaçta oluyor orada merak ettim...


Herkesin beni beklediğini sanıyordum; ama ilginçtir, son gelen olmadım...
Sonra geldiler...
Yürüdük...
Annemi arayacaktım, aradımda... Telefon çaldı, annem "Alo!" dedi...
-Alo, Anneee! Ben Aysel! Aysel...
-(Annem) Alooo, kiimmm!..
-(Ben) ...
N'oluyor ya!!?? Benim ablam yok!!!
Telefonu kapadım...
Tekrar aradım. Aysel uysalmış. Bizi başbaşa bıraktı...

Yokuşu çıktık, merdivenleri çıktık... Beyaz binadan içeri girdik. Pencere kenarını kaptım. (Özellikle çalışmadım ama... Valla...) Kahvaltıda az şey vardı (başkasının yalancısıyım), çok laf...
Hani ben bugün uysal olacaktım...
Susacaktım...

Yuvalarından fırlamış gözler gibi sözlerim...
Her şeyi de bilme be adam!
Ukala!..
Sıkıysa, ruhunu ordan oraya savuran fırtınaları yakala...

Sonra zaman uzadı...
Birkaç saat daha geçti ömürden.
Ah bir de yazmak zor olmasaydı, istenildiği zaman, şöyle gönülden...


Parti gönüllüleri broşür dağıtıyordu
Meydanda akşam kalabalığı...
Beni bir bilinmez hüzün...
Yarı karanlıktı
İnsanların arasından geçtim
Ah bir de ruhum kızarmasaydı
Yeşilden geçtim...


3 yorum:

Adsız dedi ki...

yürüdüm parti broşürü dağıtıyorlardı mihrimah sultanın önünde. nedense benden başka herkes üşüyordu broşürleri dağıtan da üşümüştür dedim. alırsam azalır görevi, alırsam ısınır. broşürü aldım. yürüdüm. yürüdük aslında gerçi yürüme eylemini kollektif yapamadım hiç bir zaman ama önemli değil bu. yürüdüm. yürüdük ve gündüz çorbacı gece meyhaneci rıfkının ekmek teknesine hiç benzemeyen bir yere girdik ve oturduk (oturmak eylemini kollektif yapabildiğimi farkettim) sonra bir oyuna döndü tüm bunlar yürüdüm yürüdük vardım vardık oyunu oldu benim için her ruh farklı bir duyuşla kendince yürüdü. varana kadar herkes kendince isimlendirdi karşılarına çıkan insanları herkes sonradan katıldı oyuna isteksiz ve istekli yalanlı veya yalansız mecburi yahut ihtiyari neden sonra sustum.

ha/yel/degirmeni... dedi ki...

Kollektif yaptığımı sandığım her şeyi kendi başıma kotardığımı anladığımda barıştım yalnızlığımla...

Benden bir tane daha yok ve senden ve ondan...
Bir, kalabalık etmez...

Adsız dedi ki...

Ah o buluşma eylemi.. Hergün biraz daha insanları, düşünceleri tanıdığım ama cok da keyifli geçen buluşma. Herşeyiyle güzel bir gündü tadı damağımda kaldı diyebilirim, o günün hiç bitmesini istemiştim ama bitti, gecen ömrümüzden geçti, geriye güzel bir anı kaldı.. Nice nice buluşmalarda ;)