28 Ocak 2009 Çarşamba

Kar-beyaz Ölüm...



çığ düşüyor insanların üstüne
ölümün yüzü soğuk
ha tonlarca kar
ha bir kalıp çelik...

Saf Hayaller Gump/anyası...



bir gün dönersem geri
temiz bulmak istiyorum evi...


dağınık bıraktım eşyaları... aklım karışık uzun zamandır, odam da çok mu... sokağın sonuna kadar yürüyüp geri dönüyorum, unutmuş gibi bir şeyleri. her yolculuk öncesi binmeden otobüse, "ne alacaktım yanıma sahi..."

imreniyor muyum, kıskanıyor mu, forrest gump'ı...
bir gün aniden koşmaya başlamak... bir gün birden bire yorulmak...
dönecek bir yerin...
kasaba dışında, kuytu, serin...

ama...

buralar soğuk, siyah, çirkin, karanlık...

27 Ocak 2009 Salı

Bayrakta Beyaz da Var!


Kim bu kadar güzel ürünleri tek tek götürmek istemez! (?)


Sevgili Ülkem!

Sen ne kadar münbitsin ki, her şey yetişiyor sen de. Orta kuşakta olman, dört tarafının denizlerle çevrili olması vs. yalnız tarım ürünlerinde çeşitlilik sağlamıyormuş demek. Üzerinde binbir nevi insan var biliyor musun?!
Bir yazarımızın kitap adı gibi söyleyip, korku imparatorluğu hademelerinin cikleti gibi çiğneyip duracak olursak; "bölündük ey halkım, uyuma!"...

Bak şu çeşitliliğe:
- Halkın parasıyla Kürt kanalı açılmaz.
- Devlet Laz kanalı da açmalı, onlar da vergi veriyor.
- Davette içki servisi yoktu.
- Nazım Hikmet müptezelin tekidir, itibar edilmez.
- Hepimiz Ermeniyiz.
- Zaten başımıza ne geldiyse hoşgörümüzden geldi.
- BOP'çu Erdoğan'ın siyasi temizliği.
- Çeteler devleti esir almış.
...

Sorun şu ki ey ülkem, bu ürünlerin rengi yeşil değil; kan kırmızı...
Oysa sevgili ülkem, birbirimize en fazla 76 dakika uzağız be...

25 Ocak 2009 Pazar

Obama! Bubama söyleme özgür olduğunu...


"acı çekmek özgürlükse
özgürdük ikimizde..."

ne büyülü kelime: özgürlük... obama'nın iki kelimesinden biri de freedom. hani o yirmi bilmem kaç yaşında bi gencin yazdığı söylenen yemin töreni seranadında... laf arası itiraf edeyim; obama'nın kendi kelamı olmadığına inanasım gelmiyor... yakışırdı "hussein"e...

her neyse... biz özgürlükten bahsetmeye devam edelim. şimdi herkes o meşhur sahneyi bilir, braveheart'taki mel gibson'un freedom diye bağırışını... kesin the patriot'da da bağırmıştır o ya; hatta we were soldier'da vietkongluları özgürleştirmek için tanrısıyla çok yakındı...

obama neyse, bubama söylerim döver onu da...
en çok bush'un özgürleştirmelerini anacağız... sanırım milyonlarca insan kuşlar kadar özgür şimdi... ruhları teksas çiftliklerine doğru kanat çırpmaya başlamış mıdır dersiniz...

tom cruise the last samuray'da kızılderilileri özgürleştirmenin kafatasından başladığını anlatıyordu ki, domuz suratlı beyaz adam tüm kanının çekildiğini sandı dehşetle...
yüzbaşı nathen, japonların özgürleşmelerine de tanık olacaktı sonra, esaretlerinden memnun olanların safında bu defa...

her neyse...
50'lerden beri bizi de sürekli özgürleştiriyor amerika... sağolsun...
hani eski bir tekerleme vardı, beslediğimiz hayvanlara dair: et verdi, süt verdi, yün verdi" diye...

amerika da bize cips verdi, kola verdi, hamburger verdi... bu kadar özgürleşebileceğimizi kim derdi...
eyvallah kennedy, eyvallah nixon, reagan, baba bush, oğul bush...
çok acı çekiyoruz çok...
bizden özgürü yok...


"dostum dostum güzel dostum
bu ne beter çizgidir bu
bu ne çıldırtan denge
yaprak döker bir yanımız
bir yanımız bahar bahçe..."


11 Ocak 2009 Pazar

Nane-limon İyi Gelir...

"Sıkı giyin!" diyen bir tembihçisi olmalıymış insanın her zaman... Hastalıklar rabdevuyla iş yapmıyor maalesef... Şimdi üzerim müsait değil, sonra gel... diyemiyorsun.

Bütün vücudun kırılıyor, kendini salıveriyorsun sen de... Ah, vah... Başım, boğazım, ateşim... Nane-limon iyi gelir; ama biri getirirse...

Bakıma alınmak hoş olurdu değil mi!

Bak, alınma; ama anan-baban yok burda...